Türk Dünyasının Mekanı.. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Osmanli Devleti Yeni Ceriler |
|
|
Yeniçeri
Yeniçeri, Osmanlı Devleti'nde askeri bir sınıftır. Yeniçeriler, Padişah'a bağlı Kapıkulu Ocakları'nın piyade kısmıdır. Osmanlı'nın elde ettiği zaferlerin ,genişlemenin esas unsurlarıdırlar. Yeniçeriler, Osmanlı Devleti'nin sınırlarının genişlemesini takiben köle olarak toplanan Hristiyan çocukların küçüklükten alınarak yetiştirilmesi (devşirme) ile oluşturulurdu. I. Murad döneminde kurulmuştur. Devletin ilk yüzyıllarında yararlı olan bu sistem, daha sonra bozulması ile değişik sorunları birlikte getirdi. Yeniçeri ocağı II. Mahmud tarafından 1826 yılında büyük bir kıyımla ile kaldırıldı. Avrupa'da kurulan devamlı ordulardan iki asır önce vücuda getirilmiş olan Yeniçeri birliğinin, Orta Çağ Avrupa'sının gördüğü en elit ve profesyonel askerlerden oluştuğu tartışmasız bir gerçektir. Padişahların, Yeniçeri Ocağı'nın 1. Orta'sına kayıtlı birer asker olmaları da, kendilerine verilen önemin bir göstergesidir. Aslen Piyade birliği olan yeniçeriler yaya askerlerden oluşurlardı. 1299'da Söğüt'te kurulan Osmanlı Beyliği'nin kurucuları olan Oğuzların Kayı boyu 1220'li yıllarda Anadolu'ya gelip yerleştikleri bilinmektedir. Yaklaşık üç bin atlı askerden oluşan bu beylik zamanla Balkanları istilaya başlamıştır. Bu noktada Osmanlı Devleti piyade askerine ihtiyaç duymaya başlamıştır. Avrupa savaş sanatında görülen değişimlerle birlikte yavaş yavaş piyadeler önem kazanmaya başlamışlardır. Orhan Gazi'nin son dönemlerinde Türklerden oluşan bir piyade ordusu kurulmak istense de Türkler aslen atlı savaşçılardı ve yaya olarak savaşmayı hakaret olarak gördüklerinden bunu kabul etmemişlerdi. Son Balkan fetihleri ile kendi devletlerinde azınlık durumuna düştüklerinden dolayı bu kadar önemli bir kaynağı harcamak istemeyen I. Murat (Hüdavendigar) Çandarlı Kara Halil Paşa'nın tavsiyesiyle bir dönem kendileri gibi bu nüfus açmazına düşen Selçuklu Devleti'nin ve diğer islam devletlerinin de uyguladığı Hristiyanları kullanma (Memlûk tarzı askerler) yolunu padişaha önermiştir. Bu öneriyi çok beğenen padişah derhal 1600 hristiyan gencin Bursa'ya yollanıp eğitime başlanmasını istemiştir böylelikle meşhur yeniçeri ocağı kurulmuştur. Bazı kaynaklarda bu kuruluşun 1365 yılında olduğu söyleniyorsa da büyük bir ihtimalle bu 1362 yılında olmuştur. İhtiyaca göre zamanı değişse de genel olarak her beş yılda bir bu işle görevli memurlar (turnacıbaşı) Rumeli Eyaletinde genelikle Makedonya, Bosna ve Kuzey Yunanistan'da (Batı Makedonya, Orta Makedonya, Doğu Makedonya ve Trakya) hristiyan köylerine gider ve köylerde buldukları genç sağlıklı bu hristiyanları toplarlardı sonra bu gençler Bursa ve İstanbul çevresindeki müslüman ailelere bir süreliğine verilir ki böylelikle İslam dinini ve Türk geleneklerini öğrenmeleri sağlanırdı. Tabi ki zaman zaman bu genç hristiyanları ailelerinden almakta zorluklar çıksa da bir çok aile bu işe gönüllü oluyorlardı[kaynak belirtilmeli] çünkü bu sekilde hem gençler iyi bir eğitim alırlar ve devlet içersinde önemli görevlere gelebilirlerdi hem de oralarda asla elde edemeyecekleri bir servet sahibi olma şansı yakalıyorlardı. Yeniçeri ocağındaki askerler Sultanlar gibi Sünni-Hanifi değil Alevi-Bektaşi idiler. Bunun nedeni bu erken Osmanlı döneminde Anadolu nüfusunun yarısından çoğu Orta Asya'dan yeni gelmiş göçer topluklardan oluşuyorlardı. Alevi geleneği Orta Asya'da o dönemde göçer hayata daha uygun olduğundan dolayı sünnilikten daha yaygındı. İşte Anadolu'da müslüman ailelere verilen bu hristiyanlar burda alevi İslamı öğreniyorlardı. 16. yy'da nüfusun çoğunluğu sünni olmasına rağmen onlara farklı bir aidatlık duygusu veren ve geleneklerine çok bağlı olan bu askerler 19. yy'da kaldırılmalarına kadar bu geleneği sürdürdüler. Bir süre sonra bu koruyucu ailelerden alınan gençler sarayda padişahın hemen yanında sıkı bir askeri eğitime alınırlardı. Evlenmeleri ve ticarete atılmaları kesinlekle yasaktı. Yeni aileleri ocaktaki arkadaşları ve yeni babaları kendisi de bir numaralı yeniçeri olan padişahtı. İşte bu kardeşlik ve bir yere ait olma duygusu ve disiplinli eğitimleri onlara savaş meydanlarında çok önemli bir güç haline getiriyordu. Yeniçeriliğin ilk kuruluşunda, orduya 1000 kadar yeniçeri alınmıştı. Zaman içersinde sayıları değişse de 1582 yılındaki kendisi de bir yeniçeri kumandanı olan zamanının en büyük tarihçilerinden Mustafa Efendi'nin künhül-ahbar'da yazdığına göre sayıları 15.000 di. Bu rakamdan imparatorluk ordusunun çok büyük kısmının atlı sipahilerden oluştuğu anlaşılmaktadır ki tımarlı sipahiler devşirme değil tamamen Türklerden oluşurdu. Avrupa'daki ve Asya'daki fetihler bu ordu ile gerçekleştirilmiş. 1590'dan sonra sayıları hızla artmaya başlamıştır ki bunun nedenleri arasında savaşlarda artık atlı askerlerin önemini kaybetmeleri vardır. M.S. 4. yy'da piyade süvariye karşı savaşlarda önemini yitirmişti. Aslen piyade ordusu olan Roma İmparatorluğu da bu devirde yıkılmıştı. Türkler, Moğollar ya da Araplar aslen süvari savaşcıları olmalarının avantajını kullanarak büyük fetihler gerçekleştirmişlerdi. Avrupa bunlara karşı atlı savaşçısı olan şövalyeyi geliştirmiştir fakat çok maliyetli ve ağır olan bu savaşçı türü maliyeti düşük ve hızlı bozkır savaşcıları karşında dayanamamıştır. 17. yy'da piyade ateşli silahların kullanımı ile tekrar süvariye karşı güç kazanmıştı. Bu dengesizliği gidermek için bu yy.dan itibaren Osmalı'nın piyade sınıfı olan yeniçerilerin sayısı hızla artmış fakat ateşli silahların gelişimine paralel olarak gerekli modern devrimlerin yapılmamasından ve disiplin altına alınamamalarından dolayı devletin başına sayıları orantısında gittikçe bela olmaya başlamışlardı.
Genel Yapısı
19. yüzyıl ortalarına kadar yaya bölükleri veya daha sonra cemaat adı verilen bir sınıftan ibaret iken Fâtih Sultan Mehmed zamanından itibaren (1451), Sekban bölüğünün de katılımıyla iki sınıf haline gelmiş. 16. yüzyıl başlarında ise "Ağa" bölüğü denilen üçüncü bir kısım daha teşkil edilmiştir. Yaya bölükleri peyderpey artarak 101 bölüğe kadar çıkmıştır. Ağa bölükleri 61, Sekban bölükleri ise 34 rakamına kadar yükselmiştir. Fatih Sultan Mehmed zamanına kadar sayıları 3000'den az olan yeniçeriler Fatih'in tamamen kendisine bağlı köle-asker köle-bürokrat kurma siyaseti sonuncunda eski Türk soyundan yöneticilerini ortadan kaldırması neticesinde 17 bine kadar yukselmişti. Fatih'in ölümüne yakın bu siyaseti bırakıp sadrazamlığa bir devşirmeyi değil Mevlana'nın torunlarından Konyalı Mehmet Paşayı getirmesi ile bu sonradan İslama döndürülen kölelerden hoşlanmayan paşanın siyaseti sonucu sayıları 8 bine indirilmişti. Fatih'in ölümünden sonra kendilerine ortadan kaldırmak istiyen ve tamamen Türklerden kurulu bir ordu kurmak istiyen bu paşaya karşı yeniçeriler isyan etmişlerdir ki bu tarihteki ilk büyük yeniçeri isyanıdır. Paşayı öldürüp yerine başka bir devşirmeyi başa geçirmişlerdir. Fakat denge siyasetini çok iyi gözeten ve güçlü hükümdarlar olan 2. Beyazıd, Yavuz ve Kanuni Sultan Süleyman devrinde sayıları 12 binde sabit tutulmuştur.
Giyim-Kuşam
Yeniçeriler, başlarına börk ismi verilen beyaz keçeden bir başlık giyerlerdi. Bunun arkasında ise yatırtma denilen ve omuza kadar inen bir parça yer almaktaydı. Yeniçeriler börklerini eğri, subayları da düz giyerlerdi. Fâtih kanunnâmesinde belirtildiğine göre yeniçeri taifesine her yıl beşer zira lacivert çuka ve otuz iki akça "yaka akçası" ile her birine başına sarması için altışar zira astar verilmesi hükmü konmuştu.
Yapılanma
Her yeniçeri bölüğüne "Orta" denirdi. Her ortanın da komutanı olan ve "Çorbacı" denilen bir subayı bulunurdu. Sekban ve Ağa bölüklerinde bu komutana "Bölükbaşı" denirdi. Yeniçeri ocağının en büyük komutanı "Yeniçeri Ağası" idi. Yeniçeri Ağası, ocağın kuruluşundan 1451 yılına kadar ocaktan seçilirken bu tarihten sonra Sekbanbaşılardan tayin edilmeye başlandı. Bununla beraber bu kanun daha sonra değiştirilerek ocağın dışından olan kimseler de tayin edilmiştir. Yeniçeri Ağası, Yeniçeri Ocağı ile Acemi Ocağı işlerinden sorumlu idi. Bundan başka İstanbul'un asayişi ile de ilgilenir ve yanında bulunan bir heyetle kol dolaşıp güvenliği sağlardı. Bu sebeple hükümdarlar, bunların güvenilir ve sadık kimselerden olmasına dikkat ederlerdi. Yeniçeri Ağalarının azil ve tayini 1593'e kadar doğrudan padişah tarafindan gerçekleştirilirken, bu tarihten itibaren veziriazamlar tarafından yapılmıştır. Yeniçeri Ocağı'nın en büyük komutanı olan Yeniçeri Ağası'ndan başka Sekbanbaşı, Ocak Kethüdası veya Kul Kethüdası, Zağarcıbaşı, Turnacıbaşı, Muhzir Ağa ve Baş çavuş da ocağın büyüklerindendi. Bunlardan başka bir de "Yeniçeri Efendisi" denilen ocak kâtibi vardı. Yeniçeriler, maaşlarını (ulûfe) üç ayda bir alırlardı. Bu konuda ocağın en büyük âmiri olan Yeniçeri Ağası ile herhangi bir nefer arasında fark yoktu. Onun için Yeniçeri Ağası da bu ulûfe işine dahil edilirdi. Ulûfe, pâdişahın nezâretinde büyük bir törenle her ortaya torbalar halinde tevzi edilirdi. Hicrî kamerî takvime göre dağıtılan ulûfenin Salı günü verilmesi kanundu. Yeniçeriler Bektaşi kurallara göre yetiştirilirdi ve yanlarında seferlere giderken alevi-bektaşi dede babalarda eşlik ederdi. 2. Beyazıd zamanında yeniçeriler tüfeklerle donatılmaya başlanmışlardı ki dünyada bütün bir ordunun bu şekilde donatılması bir ilkti ve bu onlara savaş meydanlarında çok önemli avantajlar sağlamıştır.(2. Beyazıd'tan sonra tahta geçen Yavuz Sultan Selim Mısır'ı ve İran'anın bir bölümünü 8 sene gibi kısa bir sürede bu sayede fethetmiştir çünkü hem Memlük hem de Safevi ordusunda ateşli silahlar çok küçük sayılardaydı. Zamanın ilerisinde silah ve taktiklerle Savaşan ve yeniliklere açık olan bu ordunun daha sonraki yüzyıllarda medrese ulemalarıyla uyuşamaması ve medreslerede Adi ilimlerin yani Fizik Kimya Matematik v.s. nin okutulmaması, askerlerin ve diğer devlet yöneticilerinin Matematik, Fizik bilmeden orduya katılması Osmanlının gerilemesinin ve sonunda çökmesinin en büyük nedenlerindendir.)Pirleri Hacı Bektaşi Veli Hazretleri idi.Arabistanın fethi sonrası Arabistandan gelen Sunni Hanefi Ulema yöneticilerin , diğer mezhepleri kabul etmemesi, Yeniçerilerin Osmanlı uleması tarafından hoş görülmemesine ve zamanla radikalleşmesine yol açmıştır.
Yeniçeri ocağının kaldırılması
Sekban-ı Cedit ocağı kurulduğunda yeniçeri ocağının isyanı sonucu kaldırıldı. Ardından Eşkinci ocağı kuruldu ve Yeniçerilerin isyanı sonucu kaldırıldı. II. Mahmut Ulemanın etkisiyle yeniçerileri devletin tüm başarısızlıklarının sebebi olarak görmesi nedeniyle yeniçeri ocağını kaldırmayı kafasına koymuş. Yine bir yeniçeri isyanı sonucu II. Mahmut bazı güçleri silahlandırmış; bu güçlerle yeniçeri üyelerini ve Bektaşileri gördüğü yerde katletmiştir. Yeniçeriler bu kıyımdan kavgasından kaçmak için kendilerini karargahlarına kapatmışlar ancak II. Mahmut ise Topçu ve Bostancı Ocaklarına içindeki yeniçeri üyeleriyle beraber karargahı yıktırmış. Böylelikle 1826'da yeniçeri ocağı kaldırılmış. Bazı Ulemalar Yeniçeri ocağının kaldırılmasına Vaka-i Hayriye(hayırlı olay)der.
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 50589 ziyaretçi siteye göz attı. Sizlerle gün geçtikçe büyüyoruz!!
Her Hakkı Saklıdır ® Copyright ™ 2015 TURKEY ™>
IP adresiniz :
Tüm tarayıcılarla uyumludur.
|
|
|
|
|
|
|
|